ATINA’daki
3. Göcmenlik ve Kalkınma Küresel Forumu (GKKF)
Global Forum Migrants and Devolepment (GFMD)
sürecine karşı/alternatif,
2. Göçmenler ve Mülteciler Enternasyonal Kurultayı (GMEK)
International Assembly Migrants and Refugees –(IAMR)
-TASLAK YAZISI-
Giriş:
Birleşmiş Milletler himayesindeki 3. Göç ve Kalkınma Küresel Forumu (GFMD) 1-4 Kasım 2009 tarihlerinde Atina-Yunanistan’da gerçekleşecek. Birincisi Temmuz 2007’de Brüksel-Belçika’da ve ikincisi ise Aralık 2008’de Manila-Filipinler’de olmuştu.
Atina’da olacak 3. GFMD’yi özellikle iki şey önemli/farklı kılmaktadır. İlki, 1929 ‘Büyük Bunalım’ından sonra, uluslararası ekonominin yeniden içine girdiği büyük bir küresel kriz sürecinde, bu buluşmanın yapılıyor olması. İkincisi ise, 2010 başında uygulanacak olan ayrımcı AB Dönüş Direktifleri Yasası bağlamında, milyonlarca kağıtsız-dökümansız göçmene yönelik giderek daha düşmanca ve tehlikeli haller alan bir ortamda, göçmen kitleleri güvencesiz bir gelecek beklerken bu zirvenin yapılıyor olması.
İstisnasız her ülke bu küresel mali ve maddi krizden çok etkilenecektir. Fakat en kötü etkilenecekleri beklenilen Asya, Afrika ve Latin Amerika’nın bağımlı ülkelerin halkları ve bunların yanında Kuzey Amerika, Japonya ve Avrupa’nın sanayileşmiş ülkelerinde yaşayan emekçiler ve göçmen işçiler olacaktir.
Şimdiki kriz patlak vermeden önce, tüm ülkelerin işçi sınıfı son 30 yıldır haklarına yapılan topyekun saldırılar sonucu geçim mağdurları olmuşlardı. Emekçi kitleler, maaşların sistemli düşürülmesi, toplu çıkışlar, iş güvenliliğinin yok edilmesi, sendikal haklara yönelik gasplar, sağlık haklarının kaybedilmesi gibi uygulamalara tabi tutulmuşlar ve krizlerin suçlusu olarak gösterilmişlerdir. Diger yandan, krizin faturası ve suçu dünya işçi sınıfının sırtına yüklenirken, hükümetler dizginsiz harcamalar sayesinde, krizin gerçek yaratıcısı olan büyük kapitalislere halkın paralarını adeta kefalet olarak sunmaktalar.
90’lı yillarda, ‘serbest piyasa küreselleşmesi’ bayrağı altında, küresel ekonominin gelişmesinin paradigmasi olarak hizmet eden ‘Washington Konsenüs’ü (WC) şimdi en ciddi sorgulanmaya tabi tutulmakta ve en saşmaz savunuculuarı olan devletler tarafından dahi rutin bir şekilde pekal kenara atılabilmektedir. Devlet tarafından ekonomiye ‘asgari müdahele’, ‘rahatca ve geniş çaplı müdahale’ye yerini bırakmıştır yeniden. “Piyasanin kendini düzenleyebilmesi’ne olan kör inanc yerle yeksan olmustur.
Devlet tarafından ekonomiye bu geniş çaplı müdahale, başka bir ifadeyle, işçilerin sırtından yeniden sermaye birikimidir. İster neo-liberal ‘serbest piyasa’ politikaları sayesinde, isterse ekonomiye devletsel müdahale denılen neo-keynesyen politikalar adı altında olsun, her iki koşulda da işçi sınıfı ve ezilen dünya halkları somürünün mağdurlarıdır.
Küresel kriz Asya, Latin Amerika ve Afrika’nın göç veren ülkeleri için çifte bir darbedir. İhracat pazarlarını ve yabancı yatırımcıları kaybetmenin yanısıra göç veren ülkeler, göçmenler sazesinde kendi ülkelerine gönderilen havalele meblağlarındaki ciddi düşüşten çok çekeceklerdir. Çünkü bir çok göç veren ülke için doviz kazancı en büyük gelir kaynağıdır. En çok göç veren ülkeler, ekonomilerini ayakta tutabilmek için dışardan gelen havalelere yüksek derecede bağımlıdırlar.
Diğer yandan ise göç alan ülkeler, vasıflı ve vasıfsız göçmen işçilerden ucuz isgücü tedarik ederek bu durumdan gelişme döneminde istifade etmekteler. Şu anki kuresel kriz sürecinde, göç alan ülkelerde toplu çıkışlar olacağı zaman, ilk işten çıkarılacaklar içinde büyük çoğunluğu göçmen işçiler oluşturmaktadır.
Dünya çapında göçmenlerin geldikleri ülkelere gönderdikleri havale tutarları inanılmaz bir hızla büyümüştür. Dünya Bankası’na göre, bu havalelerdeki artış, Resmi Kalkınma Yardımı (ODA) ‘nın ve Yabancı Dolaysız Yatırım’ın (FDI) gelişimini çoktan geçmiştir. Bundan dolayi, bir çok devletin bu pastanın dilimilerinde gözlerinin olması anlaşılır bir durumdur.
DB son raporuna göre, toplam havale miktarları Dünya’ca 2007 yılında %7 artarak 318 Trilyon Amerikan Doları’na ulaşmıştır. Ve bunun 240 Trilyon gelişmiş ülkelere gitmiştir. Havale alan ülkelerin başını 27 Trilyon Amerikan Doları ile Hindistan çekmekte, Çin 25.7 Trilyon ile ikinci sırada, sonra 25 Trilyon ile Mexico ve 17 Trilyon ile Filipinler takip etmektedir.
2007 de Latin Amerika ve Karayiplarde, havaleler 65.5 Trilyon’a ulaşmıştır. Avrupa ve ABD’de bulunan Nijeryalıların göndermiş oldugu havaleler, 2007 yılında 3.3 Trilyon Dolar Afrika’ya, ozellikle de Nijeryaya girmiştir. Kenya 1.3 Trilyon Dolar ile, Afrika’ya gonderilen toplam havalelerde ikinci sırayı almakta almaktadır. Sudan, 1.2 Trilyon, Senegal ve Uganda 0.9 Milyon ve Güney Afrika ise 0.7 Milyon Dolar havale almıştır.
Göç ve “Kalkınma”
Göç veren ülkelerin çoğunluğu, Asya, Africa ve Latin Amerika’ya dahil sanayileşememiş, ekonomik olark geri ve tarımsal gelirleri ağırlıkta olan ülkelerdir. Bu ülkelerin şehirleri ve kırsal alanları işsizlerin ve fakir insanlarin kitlesel olduğu alanlardır. Bu ülkeler önce doğrudan sömürge kurbanları iken, sonraları da, “gelişmis” dunyayı oluşturan Batılı Kapitalist Devletlerin dolaylı yeni-sömurgeci egemenliğinin kurbanları olmuşlardır. Yine bu ülkerler sömurge ve yeni- sömurge hakimiyeti altında hala somürülmekteler ve bu sömürü sistemi bahsi geçen devletlerin ‘azgelişmişliğinin’ asıl ve tarihsel sebebidir.
Bu tarihsel haksızlıktan, sömürüden kaynaklı olarak, Kuzey Amerika, Japonya ve Avrupa’nın sanayileşmis ülkelerde bu gelişmesi engellenmiş ülke insanlarının iş arama amaçlı yaşadıkları zorunlu göç fenomeni de yine bu ekonomik ‘azgelismisligin’ bir dolaysız sonucudur. Ekonomik güçlü ülkeler tarafından, bölgesel veya küresel pazar hakimiyetini sürdürmek için dayatılan, kışkırtılan savaşlardan dolayı yüksek sayıda bir mülteci kitlesi oluşmaktadır. Almanya’da uluslararası göçmen ve mülteci ağının kullandığı çarpıcı bir slogan bunu çok iyi bir sekilde ifade etmektedir: “Ülkelerimizi yok ettiğiniz için buradayız”
Sefaletin vurduğu yarı-sömürge ülklerde zorunlu göç sorununa temel çözüm tümden gelişme’dir. Bu gelişme esas olarak öz güce, yerel ve insan kaynaklarına dayanan bağımsız bir gelişme olmalıdır. Sömüren ülkelerden gelen dış yardımlar sadece ek olmalı ve tarihsel borcun zorunlu bir ödemesi olarak kabul edilmelidir.
Böylesi bir gelişme sadece şimdiki dünya düzeninin radikal ve kökten bir şekilde değişmesiyle olabilir ancak. Sömürülen ve sömüren ülkeler arasındaki eşitsizliği sürdüren politik, ekonomik bütün ilişkileri pekiştiren verili uluslararası yapılanmanın temelden sökülüp atılması gerekmektedir.
Bu sistemde böylesi radikal değisikliğin eşigindeyken, ezilen ve somürülen göçmen ve mültecilerin demokratik örgütleri, diger toplumsal alanlardaki meşru haklar için de mücadele etmeli ve dünya düzenindeki bu kaçınılmaz değisikligi gerçekleştirebilecek toplumsal (f)aktörleri güçlendirmek için geniş emek cephesiyle birlikte çalışılmalı ve örgütlenmelidir.
GFMD Süreci
GFMD kendisini “Kayıtdışı, çok taraflı, devletler tarafından yönlendirilen çok paydaşlı bir “süreç” olarak açıklıyor. Resmi belgelerde şöyle ifadelendiriliyor: “Göç ve kalkınma arasındaki karşılıklı çıkar ilişkisini geliştirmek için pratik ve ve olası yolların bulunup güçlendirilmesi”.
Sözde ‘İsleyis Yöntemeleri’nde, GFMD müzakerelerinin Chatham House Rule tarafından korundugunu söylenmektedir. Açıkcası, bu müzakereler tamamen büyük bir gizlilik içinde saklıdır. Bahsi geçen ‘İsleyis Yöntemleri’nin 7 nolu formulasyonunda, sivil toplum örgütlerinin katılımı şu şekilde açıklanıyor: “Sivil toplum katılımını sağlamak için, NGO’lar (Hümümet Dışı Organizasyonlar) dahil olmak üzere, uygun ve gerekli düzenlemeler yapılacaktır”.
IMA olarak GFMD ile olan ilk iki tecrübemiz en kötü korkularımızı doğrulamıştır. GFMD sadece devletler inisiyatifinde olan ve sonuç olarak tüm bu süreçte en önemli işlevi halkın sırtından ve kapalı kapılar ardında devletler arası çıkarlar için yapılan anlaşmalardan başka bir şey değildir. Manila’da Sivil Toplum Örgütleri ile, halkın sırtından yapılan anlaşmalar ve sözleşmeleri süslemek için göz boyamacı medyatik görüşmeler yapılmıştır o kadar.
Manila’daki 2. GFMD buluşmasıyla, eşzamanlı organize edilen 1. Göçmenler ve Mülteciler Enternasyonal Kurultayı (IAMR) kendisini resmi yaptırımı olan Sivil Toplum Örgütleri Forumundan, göçmen ve mültecilerin gercek sesi ve temsilcisi olarak ayrıştırmıştır. 1. IAMR’ın bütün katılımcıları göçmen ve mültecilerin dünya çapındaki öz örgütlenmeleri olarak temsil ediliyorlardı. İkincil ve destekleyici rol oynamak üzere göçmen haklarının savunucuları da katılmışlardı. IAMR, 1. Kurultayında, “göçmenler gerçekten kendi adlarına konuştular” diyebiliriz. Devletler forumu GFMD ve resmi yaptırıma maruz olan Sivil Toplum Örgütlerinin Forumu da güya “göçmenler adına konuştuklarını” idda etmişlerdi.
IAMR katılımcıları, GFMD sürecine dahil devletler tarafından kalkınma iddialarının öne sürülmesine, hem göç veren hem de göç alan ulkelerle ilgili resmi politikalara karşı alternatif/eleştirel bir duruş sergilemiştir.
Kalkınmanın, kalkınma sözünü bir türlü tutamayan ve hatta bir bağımlı ülkelerin ekonomilerini batıran bu neo-liberal paradigmaya karşı cepheden eleştirel bir duruş sergilemiştir. Ticari liberalleşme yerel sanayileri yıkıma götürmüştür. Ticari liberalleşme, kapitalist-emperyalist ülkelerin yüksek sübvansiyonlu mal ihraç etmelerinden doğan haksız rekabetten dolayı bu ülkelerin tarımlarını yok etmiştir. Sonuç olarak sanayi ve tarımda istihdamın yok edilmesi, sömürülen ülkelerdeki zorunlu göç sorununu daha da derinleştirmiştir.
Kapitalist ülkeler tarafından yabancı yatırımların deregulasyonu (yeniden düzenlenmesi), “hafif ayaklı- serbestleşen sermayenin” yari-somurge ülkelere istedigi gibi girip çıkmasını ve azami kar toplamasını kolaylaştırmıştır. Böylesi yabancı yatırımlar sadece ucuz emek gücünü istismar etmemiş ve yerel ekonomilerin gelişmesine de hiç bir katkısı olmamıştır.
IAMR içindeki göçmen örgütleri, göç veren ülkelerin devletlerinin politikalarıyla ilgilenerek, onların sorgusuzca küresel neo-liberalizmi kucaklamalarını eleştirmiştir ki, çünkü bu paradigma, o ülkelerin somürülmelerini ve sefaletini daha çok derinleştirmiştir. Dışardan gelen havalelerden edilinen kazanc, kalkınma için degil, uzun yıllardır, sömüren ve sömürülen ülkeler arasındaki eşitsiz ekonomik iliskilerden dolayi, birikmiş olan haksız dış borc açıklarını ödemek için kullanılmaktadır. Göçmen işçiler aynı şekilde kendi devletleri tarafında külfetli ücretler ödetilerek sömürülmektedir. Bu havale paraları rüşvetçi memur ve burokratların kasalarına aktarılmakta veya çarçur edilmektedir..
Batı ülkelerindeki baş gösteren ekonomik krizden dolayı, anti-göçmen duygular ve yasalar coğalmıştır, bunlar yerel işçi ve göçmen işçiler arasında ayrımcılık-uzlaşmazlık yaratmak ve göçmen işçileri işsizliğin sebebi olarak yansıtılmakta ve hatta “yabancilar işlerinizi alıyor” gibi haksız iddalar güçlenmektedir. Gerçek durum ise tam tersidir. Göçmenlik işsizlik yaratmaz, aksine, yeni iş olanakları ve iş sektörleri, istihdam yaratır. Her resmi araştırmanın sonucu, göçmenleri çalıştırmak işsizliğin yükselmesine değil, işgücünün yükselmesine neden olur.
Geçmiş yıllardan günümüze; göçmen işçiler sanayileşmiş ülkelerde, gelecekleri hakkında artan bir belirsizlikle karşı karşıya kalmışlardır. Sanayileşme dünyadaki süreğen ekonomik krizden dolayı, ‘yabancılar işlerimizi alıyor’, veya göçmen işçilerin işsizligin sebebi olduğunu öne süren çabalarin tek bir hedefi vardır; yerel ve göçmen işçiler arasında antagonist bir durum yaratmak ve bölmektir.
Göç alan ekonomiler, özellikle sanayileşmiş ekonomiler, göçmen emeğinden çok kazanıyorlar. Vasıflı göçmen işçiler, göç alan ekonomiye insan sermayesini sağlarken, bu ekonomiler bunun eğitim ve öğretim görevlerini yüklenmemektedir ( göç ekonomisinde olan “beyin göçü çekimi’nin” tam tersidir). Sanayileşmiş ekonomiler bazı sektörlerde emek yetmezligi yaaşandığı zaman, vasıfsız göçmenlerin akımından hem sermaye sahipleri faydalanmakta hem de emek gücünün daha vasıflı segmanlari faydalanmakta.
İşçileri sömürürken, sermaye ırk, din, uyruk farkı vs gözetmez. Emek, sermaye için, işçilerin ödenmeyen emeği ve düşük maaşlarında aracılığıyla, servet çekebilecegi ve biriktirebilecegi bir maddedir. Neo-liberal politikalardan dolayı sömürünün derinleşmesi, emegin prekarize edilmesine, sosyal sigortaların kaldırılmasına ve demokratik hakların demonte edilmesine yol acmaktadır. Şövenist çevreler, en gericiler ve ırkcı güçler, sadece başka ulkelere karşı değil, kendi ülkelerinde de ırkcılığı kullanarak nefret yaymaktalar.
Irk bazinda (Racial profiling) ayrışma, ayrımcılığın en son şeklidir ve tüm göçmen işçileri hedefleyen “teröre karşı savaş’ sürecinde ortaya çıkmıştır.
Göçmenlerin sorunları, ancak kendi öz mücadeleleri ve kendi göçmen toplumlari ile çözülebilinir. Tüm ülkelerdeki işçilerle birlikte, ilericilerin, politik ve sendikal hareketin geniş katılımı ile sorunlar çözülebilinir ve haklar güvenlik altına alınabilinir. Kapitalist ülkerin işçileri ve göçmen işçiler sınıf kardeşidir. Aynı sömürü ve baskı kaderini paylasmaktalar.
Atina’da 3. GFMD ve 2. IAMR
3. GFMD, 1-4 Kasım 2009’da , Yunanistan başkenti Atina’da olacakır ve 2-3 Kasım’da da Sivil Toplumu Örgütler’in toplantısı olacaktır.
3. GFMD’nin ana teması şöyledir: “ HERKESİN YARARINA VE ÖZELLIKLERİ GÖÇ VEREN ÜLKELER İÇIN GÖÇMENLIK POLİTİKALARININ KALKINMA STRATEJİLERİYLE UYUMUNU SAGLAMAK” Bu forumu yöneten kişi Athanassios Nakos’dur, Yunanistan İşçileri Bakan Yardımcısıdır. Bu tercih Avrupa’nın kendi sınırlarını daha fazla kontrol etme isteminden ve göçmenlik meseleleri bağlamındaki iç güvenlik politikalarındaki gericileşmeden kaynaklanmaktadır.
Avrupa ve diger hegemonyacı ülkelerde yürürlüğe giren göçmenliğe yönelik politikalar, göçmenliği öyle bir şekilde YÖNLENDİRMEK istemektedir ki, göçmen emek gücünden azami kar sağlamak ve istenilmeyen yan etkileri derhal yok etmektir. Özellikle vasıflı işçileri çeklemkle bunu yapmaktalar ve dolayısıyla yaptıkları bu ‘sosyal yatırım’dan tasarruf etmektedirler. Mesleki vasıfları azgari düzeyde olan göçmen işçiler, kendi vatandaslarının yapmak istemedikleri işler için istihdam edilmeleri, maaşları sürekli düşmesi ve yedek iş gücünü muhafaza etmek için kullanılmaktadır.
Göçmen ve mültecilerin ilerici hareketleri ve Avrupa işçi sınıfı ile birlikte, Atina’da gerçekleşecek GFMD tüm dünyaya Avrupa Kalesi’nin büsbütün gerçekligini teşhir etmek için bir olanaktır. Sadece 2007’de Avrupa Kalesine girmek isteyen 1097 göçmen ve mülteci hayatlarını hazin bir şekilde kaybettiler.
AB’nin, göcü yönlendirmek ve 12 milyon kağıtsız göçmen ve mülteciyi sınırdışı etmeyi hedefleyen Dönüş Direktifi gibi, göç politikalarının ırkçı ve anti-göçmen muthevasını teşhir etmek için bir olanaktır. Avrupa’nın sürekli tekrar ettiği, demokratik, açık ve humanist bir toplum olma iddasına karşı gelmek için de bir olanaktır.
Atina’da gerçekleşecek 2. IAMR, Avrupa ülkelerinde yaşayan milyonlarca kağıtsız göçmen ve mültecinin, düşmanlaşan bir ortamda belirsiz bir gelecekle karşı karşıya oldugu dönemde yer alacaktır. 2010 yılında yürürlüğe geçecek olan AB Dönüş Direktifi ile, tahmini olarak 12 milyon kağıtsız göçmen ve mülteci, tutuklanma, gözaltına alınma ve sınırdışı edilmekle karşı karşıya kalacaktır. Eşzamanlı olarak, AB üye ülkelerinde, göçmenlere ve onların temel haklarına karşı daha sert önlemler alınmakta ve bu durum göçmenleri sürekli güvensizlik ve belirsizlik durumunda bırakmaktadır.
AB devletleri, ilk olarak göçmenleri toplu sınırdışı etmenin önünü açmaktalar, politik olarak, karalaştırmak propagandası ve ikinci olarak bu berbat görevi üstlenecek mekanizmaları hazırlamayıp güçlendirmekle meşgul. Bu trajediye ve gelişmeye, ortak ve birleşik mücadele ve örgütleme yoluyla engel olmamız gerek.
2. Göçmenler ve Mülteciler Enternasyonal Kurultayı
(International Assembly Migrants and Refugees- IAMR)
Siyasal Ana Teması:
KÜRESEL KRİZ SURECİNDE; GÖÇMENLERİN VE MÜLTECİLERİN, SÖMÜRÜ, SAVAŞ VE IRKCI YASALARA KARŞI DEMOKRATİK HAKLARINI SAVUN VE İLERLET!
AVRUPA KALESİ VE AB DÖNÜŞ DİREKTİFİNE KARŞI GEL!
2. IAMR için önümüze koyduğumuz hedefler:
1) Dünya çapında göçmen ve mültecilerin karşı karşıya oldukları acil meseleleri ve sorunları ön plana çıkarmak ve özellikle ‘1929 Büyük Bunalım’ından sonra en kötü küresel ekonomik kriz sürecinde halktan yana ilerici tutum almak.
2) AB’liğinin, göçmen ve mültecilere karşı uyguladığı gaddarca yasalar listesinin uzadığı bir dönemde, örnegin AB Dönüş Direktifi gibi, sozde açık ve humanist bir toplum oldugu iddasına karşı gelmek.
3) IMA’yı militan, göçmen haklarının savunucusu, ilerici kesimlerinin göçmen ve mülteciler birliği olarak genişletmek ve güçlendirmek
4) Göçmen ve mültecileri etkileyen sorun ve meseleleri, devletler ve resmi çok uluslu kurumların karşısında sürekli savunacak geniş bir enternasyonal sözcü ağı kurmak
5) Göçmen hakları ve refahi icin bir eylem/kampanya programının kabul edilmesi.
2. IAMR 1 - 4 Kasim 2009 tarihlerinde yapılacaktır. Göçmen ve mültecileri etkileyen acil meseleleri üzerine genel oturumlar ve çalışma grupları çalışmaları ve bir günlük yürüyüş olacaktır.
1) Küresel mali ve finans krizinin göçmenler üzerindeki etkisi 2) Göçmen kadınların durumu3) Emeğin, özellikle göçmen emeğinin prekarize edilmesi ve sendikal, sosyal mücadele
hareketleriyle ilişkiler
4) İltica hakkının ihlali ve siyasi mültecilerin durumu
5) Kagitsiz göcmenlerin acil sorunlari ve kriminalize edilmesi ve ‘Avrupa Kalesi’
6) Irkçılık, ayrımcılık, yabancı korkusu (xenophobia) ve faşizme karşı mucadele
7) Sözde "teröre karşı savaş" adı altında göçmenlere/mültecilere yönelik politik baskılar ve
devlet terörü
8) Göçmen nesiller için politik yetkinlik, politik katılımcılık, uyum politikaları ve sorunları
9) Göçmen ve mültecilerin haklarını, refahını savunma ve geliştirme bağlamında BM ve diğer uluslararası kurumlarla diplomatik ilişkiler
10) Göçmen ve mültecilerin hak ve refahını geliştirmek yönlü halk direnişlerinden ve başarılı kampanyalardan derslerin çıkarılması
11) Göcmenleri, mültecileri ve taraftarları örgütleme, seferber etme konusundaki yetekenek ve vasıflarımızın geliştirilmesi için eğitim kampanyaları ve programların geliştirilmesi.
Önerilen Sloganlar:
Göçmenler GFMD’ye HAYIR diyor!
Yoksulluğu ve işsizliği bitirmek için bağımsız, öz gelişmeyi destekle!
Zorunlu göçe son, ülkerde iş/istihdam yaratılsın!
Anti-Göçmen Yasalara Hayır!
Halka kefil ol, banka ve buyuk şirketlere değil!
Kağıtsız/dökümansız göçmenlerin de insan hakları var!
Baskıcı AB Geri Dönüş Direktiflerine Hayır!
Göçmenlerin ve Mültecilerin temel demokratik ve insani haklarını savun ve ilerlet!
Zorunlu göçe son, göç veren ülkelerde istihdam yarat!
Neo-liberal küreselleşmeye hayır! Halkların enternasyonal dayanışmasına evet!
Göçmenler, dostları ve butun işçiler baskıya ve zulme karşı birleşiniz!
2. IAMR inisitayif komitesi aşağıdaki kurumlardan oluşuyor:
1. Enternasyonal Göçmenler Birliği (IMA)
2. ATİK (Avrupa Türkiyeli İşçiler Konfederasyonu)
3. Migrante Europe
4. IBON International
5. Sınıf Yürüyüşü (Yunanistan)
Geniş bir çalışma ekibi kurularak en geniş göçmen ve mülteci örgütlerinin katılımını sağlamak ve 2. IAMR hazırlık döneminde organize hazırlıklarızla ilgilenmek için birer Yönlendirme Komitesi, Sekreterya ve Ev Sahibi/Karşılama komitesi kurulacaktır.
İnisiyatif Komitesi; faaliyeti en üst düzeyde organize edendir ve 2.IAMR’in genel koordinesini sağlar. Bu görevlerini yerine getirebilmek için gerektiğinde bağımlı alt (sub) komiteler kurabilir.
2. IAMR sekreteryası; tüm katilimcilar için iletişim merkezi olarak işlev görür.
Ev Sahibi/Karşılama Komite ise; teknik meseleler, localin tutulmasi, yabanci katılımcıların ulaşımı ve konaklamadan sorumludur.
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
No comments:
Post a Comment